Zaman değişiyor. Toplumlar dönüşüyor, değerler yer değiştiriyor. Ancak değişmemesi gereken, her şartta korunması gereken bir şey var: Müslümanın duruşu.
Müslümanın bir duruşu vardır.
Bu duruş, geçici gündemlere kapılmayan, inancını mevsimlik değil, hayatlık bir değer olarak yaşayan bir duruştur. Rüzgârın yönüne göre değil, hakikatin çizgisine göre konumlanır. Çünkü bu duruş, bir inancın, bir iddianın ve bir kulluk bilincinin sonucudur.
Bu duruş, imanımızı diri tutar.
İman, kalpte başlayan ama kalple sınırlı kalmayan bir haldir. Duruşumuzu diri tutan şey, işte bu canlı imandır. İman; sadece camide değil, sokakta, iş yerinde, ailede, sosyal medyada da kendini gösterir. Zor zamanlarda doğruları savunmak, yalnız kalsak da eğilmemek; işte gerçek imanın dışa yansıyan şeklidir.
Bu duruş, ahlakımızı olgunlaştırır.
Güzel ahlak, dinimizin özüdür. Kur’an’da övülen Peygamberimiz (sav), “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur. Öyleyse müminin duruşu da merhametli, adil, dürüst, sabırlı ve nezaketli bir ahlakla taçlanmalıdır. Çünkü duruş, sadece neye karşı olduğumuzla değil, nasıl davrandığımızla da ilgilidir.
Bu duruş, bize şahsiyet kazandırır.
Kimliğimizi, kişiliğimizi ve karakterimizi belirleyen şey; sahip olduğumuz unvanlar değil, sergilediğimiz tavırdır. Müslümanın şahsiyeti; modaya, çıkar hesaplarına ya da popüler kültüre göre şekillenmez. Onun pusulası Kur’an’dır, örneği Peygamber’dir, hedefi ise Allah’ın rızasıdır.
Velhasıl, Müslümanın duruşu; eğilmeyen, savrulmayan, şaşmayan bir duruştur. Bu duruş; imandır, ahlaktır, şahsiyettir. Ve bu duruş, bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir diriliş çağrısıdır.
SON YAZILAR